SALİ

RIFAT ILGAZ VE SABAHATTİN ALİ… HAYATLARI, MAHKEME, HAPİSHANE VE HASTANE ARASINDA GEÇMİŞTİR

Türkiye edebiyatında iki usta isim Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali. Onlar Fedailer Mangası’nın iki üyesi. 7 Temmuz'da yaşama veda eden 'Sınıf'ın ozanı Rıfat Ilgaz'ın 100. doğum yılı nedeniyle çıkarılan seri kitaplarda emeği olan aynı zamanda mezarı bile bilinmeyen yazar Sabahattin Ali'yle ilgili de pek çok çalışmaya imza atan Sevengül Sönmez ile iki yazarın dostuluğunu, beraber geçirdiği yıllarını konuştuk. Ve iki yazarın ortak olduğu dünyanın kapılarını araladık. »Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali, 1940 Toplumcu Gerçekçi Kuşağın, Âttila İlhan’ın deyişiyle Fedailer Mangası’nın iki üyesi… Bize biraz Fedailer Mangası'nı anlatır mısınız?

[caption id="attachment_5044" align="alignright" width="203"]Rıfat Ilgaz,Portre 1 Rıfat Ilgaz[/caption]

Bu kuşağın ortak özelliği “toplumcu sanat anlayışı”. Kişilere tek tek bakıldığında “toplumcu sanat”tan anladıklarının farklılaştığını, kiminin eleştirel bir boyuta ulaştığını görmek mümkün.  Kuşağın tamamına ait söylenebilecek şey ise, bu kuşağın edebiyatçılarının büyük bir baskı altında yaşamaya ve yazmaya çalıştıkları. A. İlhan’ın deyişiyle “Kafka’msı bir çile” çekmiş, büyük bir dikta baskısı altında yaşamışlardır. Hayatları, mahkeme, hapishane ve hastane arasında geçmiştir. »Anlattığınız kuşağın edebiyatımızdaki yeri nedir? Bu kuşak toplumcu sanat anlayışını benimsemiş bir kuşak olarak, Türkçe edebiyatta eleştirel gerçekliğe giden yolun öncüleri ve bazıları da en önemli temsilcileri. Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz’ın ‘Yarenlik’ kitabı için yazdığı bir yazıda, bu kuşağın edebiyattaki yerine değinmiştir.

rıfat ılgaz kitabı35_965701694_n »Rıfat Ilgaz’ın 100. doğum yılı nedeniyle yayınlanan ve sizin hazırladığınız kitap üzerine konuşalım. Uzun bir çalışma süreci... Bu süreçten biraz bahseder misiniz? Yazarın yaşamını yıllara ve kavramlara bağlı olarak anlattığım bir yaşamöyküsüyle başlıyor. Kitaptaki diğer yazılar ise onun kişiliğini, dünya görüşünü, sanat anlayışını ortaya koyuyor ve eserlerini inceliyor. Kitabın sonunda ise Rıfat Ilgaz hakkında yazılmış eserlerden ve yazılardan oluşan bir kaynakça yer almakta. Rıfat Ilgaz denli çok yazmış bir sanatçı için hazırlanacak her kitabın eksik kalacağı, yüzlerce sayfanın bile onun eserlerini incelemek için yetmeyeceği en başta kabul edilmesi gereken bir gerçekti. Bu nedenle de kitap eksiksiz olması iddiası taşımadı hiç. Ilgaz’ı tanımış ya da eserlerini okuyarak onun dünyasına dalmış pek çok yazarın yazılarını bulacağınız bu kitabın en önemli özelliği Rıfat Ilgaz hakkında daha önceden yazmış olanlarla ilk kez yazanları bir araya getirmesi. »Bu süreçte pek çok belgeyi de inceleme olanağı buldunuz. Sizi çok şaşırtan bilgiler, belgeler oldu mu? Rıfat Ilgaz kadar yakın zamana kadar yaşamış bir yazarın kitaplarının eksiksiz olarak basım tarihlerini bulamamak beni çok şaşırttı. O nedenle istesem de tüm kitapların baskı tarihleri ve yerleri hakkında bir bibliyografya hazırlayamadım. Bir de hastane ve sanatoryumlarla ilgili yaşantıları, o dönemine ait daha çok belge bulmayı umuyordum. Ama kurumlarımızın bilinen arşivcilik anlayışları işte. Elimizdeki her belge yok olup gidiyor böyle. Rıfat Ilgaz her zaman “Hababam Sınıfı”nın yazarı olarak bilinmiş ve anılmıştır. Şairliği de görmezden gelinmiştir, çocuk kitapları da… Rıfat Ilgaz’ın şiirlerinden dolayı susturulmak, ezilmek istendiğini, şiirlerinin yasaklandığını biliyoruz. Bütün bunlar onun şiiri için çok şey söylüyor. Şairliğinin neden unutturulmaya çalışıldığını da. Yazar, çocuklara birey olarak yaklaşan, toplumsal sınıf mücadelesini önemseyen, haksızlıklar karşısında açık ve net bir tavır takınıp bu tavırdan vazgeçmeyen Rıfat Ilgaz’ın başına gelenleri anlamak için dâhi olmak gerekmiyor, çağdaşları Sabahattin Ali ve Aziz Nesin, Asım Bezirci ve nicelerinin başına gelenleri anımsamak yeterli.

Sabahattin Ali Fotogr#94AEA »Sabahattin Ali’nin yaşamıyla ilgili en çok etkilendiğiniz olay hangisidir? Sabahattin Ali’nin başına gelecekleri sezen bir adam olduğunu düşünüyorum. “Kamyon” adlı bir öyküsü var, bu öyküde genç bir adam kamyon yolculuğunun sonunda ölüyor, “Kağnı”da ise ölen gencin cesedini annesi bir kağnıda oradan oraya taşıyor, tıpkı Sabahattin Ali öldürüldükten sonra cesedinin başına gelen gibi.  Henüz çok gençken yazdığı “Dağlar” adlı şiirinde de “Başım dağ saçlarım kardır/ Deli rüzgârlarım vardır/   Ovalar bana çok dardır / Benim meskenim dağlardır” demiş. Şimdi meskeni gerçekten dağlar. Sabahattin Ali’nin bir mezarı bile yok. »Rıfat Ilgaz –Sabahattin Ali dostluğu üzerine neler söylenebilir? Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali’yi ilk kez Ankara Orman Çiftliği’nde arkadaşlarıyla otururken görmüş, o gün ayaküstü tanışmışlarsa da gerçek tanışmaları ve yakınlaşmaları Sabahattin Ali’nin, Rıfat Ilgaz’ın ‘Yârenlik’ ı kitabı hakkında yazdığı yazıyla olmuş. Nisan 1943’te Yurt ve Dünya’nın 28.  sayısında yayımlanan yazıda Sabahattin Ali şöyle diyor: “Bana sanat heyecanıyla dolu saatler yaşatan, kendisinin ve insanlığın dertleri hakkında gözümde yeni ufuklar açan şaire bütün kalbimle teşekkür ederim.” Bu yazıdan sonra Esat Adil’in evindeki toplantılarda bir araya gelmeye başlamışlar. Bu arada Markopaşa’nın da yayımlanması planlanmış, Sabahattin Ali de bu fikri benimseyince dergi için kollar sıvanmış. Bu sırada Yozgat Boğazlıyan’a öğretmen olarak atanan Rıfat Ilgaz Ankara’da işlerini yaparken bir akşam buluşmuşlar: Sabahattin Eyüboğlu, Necati Cumalı ve Sabahattin Ali. Masadakiler aralarında konuşurken Sabahattin Ali Markopaşa işinin ciddileştiğini, dergiyi yakında çıkaracaklarını söylemiş. Rıfat Ilgaz öğretmenliğe başladıktan kısa süre sonra Boğazlıyan’a on beş tane Markopaşa göndermişler, Ilgaz satmayacağından emin halde, gazeteciye bıraktıktan kısa bir süre Markopaşa tükenmiş. Rıfat Ilgaz’ın hastalığı yeniden nüksedince Milli Eğitim Bakanlığı’nın sanatoryumuna kaldırılmış ama bu sırada öğretmenlikten atılınca, sanatoryumdan da çıkarılmış. Sonra Ilgaz Markopaşa’da tam zamanlı olarak çalışmaya başlamış. Ilgaz hayatını anlattığı romanı ‘Sarı Yazma’da o günlerin şöyle anlatıyor: “Bu kez fazla bir sıkıntımız yoktu. Yayınlanmakta olan bir Markopaşa vardı. Haluk Yetiş idare müdürüydü, ben de yüz lira aylıklı bir yazardım artık... Asmalı Mescit'teki Çinili Han'da başladım işe... Kadromuz iyiydi. Patronlarımız, başka patronlara benzemezdi. Zaten ikisi bir arada pek az bulunabiliyorlardı. Hapiste olmadığı zaman Sabahattin Ali'yle Aziz Nesin'le idare yerimizde bir aradaydık.” Markopaşa’nın kapanması ve paşalı dergilerin ortalığı karıştırmasından sonra Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz’la –Aziz Nesin o günlerde tutuklu olduğu için– Alibaba’yı yayımlamış. SABAHATTİN ALİ ‘HALKÇI SANAT’I SAVUNMUŞTUR

[caption id="attachment_5045" align="alignright" width="192"]Sabahattin Ali 1 Sabahattin Ali[/caption]

»Sabahattin Ali’nin edebiyatımızdaki yeri nedir?

Sabahattin Ali’nin entelektüel kimliği ve sanatın her alanına yayılan ilgisini önemsiyorum. O sadece edebiyatla yetinmemiş, tiyatro, opera, sinema, resim, fotoğraf pek çok sanat dalıyla ilgilenmiş. Özellikle çektiği fotoğraflar, vizörün arkasında bir yazarın olması açısından çok ilginç geliyor bana. Fotoğraflarında da öykülerindeki çarpıcı gerçekliği, yalınlığı buluyoruz. Kendi eserlerinden operalar yapmak istemiş, bu onun sanat anlayışının genişliği açısından önemli geliyor bana. Edebiyatımızdaki yerine gelince, ben özellikle öykücülüğünün çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Nâzım Hikmet’in şu tespiti bu nedenle son derece doğrudur: "Evet, Türkiye orta sınıflarının, köylüsünün, fukarasının haya?tını bizde anlatan ilk yazar Sabahattin Ali değildir. Fakat bunu büyük bir ustalıkla ve inkılâpçı, halkçı, gerçekçi bir görüşle yapan ilk hikâyecimiz, romancımız odur.” “Halkçı sanat” anlayışını savunan Sabahattin Ali, öykülerinde romantik konular işlese bile, duygularını gizlemiş, nesnel sayılabilecek yalın ve açık bir anlatımı benimsemiş, popüler olmaktan her zaman kaçınmış, halk için yazmakla popülist olmak arasında ince ayrımı her zaman gözetmiş, kendi deyişiyle samimi bir realizmle Türk edebiyatının en beğenilen öykülerini kaleme almış. Bütün bunlar onu Türkçe edebiyatta bir köşetaşı yapıyor. ‘MARKOPAŞA’ YAZARLARI HAPİSHANEDE OLMADIĞI ZAMANLAR ÇIKAR İBARESİYLE YAYIMLANIRDI »Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali’nin en önemli işbirliği Markopaşa’da ortaya çıkıyor? Döneminin en önemli mizah gazetesi Markopaşa’yı da anlatır mısınız?

25 Kasım 1946’da yayımlanmaya başlayan, Türk basın tarihinin en yüksek tirajlı yayınlarından biri olan Markopaşa’nın başyazarlığını Sabahattin Ali, çizerliğini Mustafa Mim Uykusuz üstlenmiş, derginin neredeyse tüm diğer işlerini de Aziz Nesin yapmıştır. Rıfat Ilgaz da Şubat 1947’de öğretmenlikten ayrıldıktan sonra 9. sayısında Markopaşa kadrosuna katılmıştır. “Toplatılmadığı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar.” ibareleriyle yayımlanan Markopaşa etkin bir muhalefet odağı olmuştur. Büyük gazetelerin tirajının elli bin olduğu günlerde, baskı ve dağıtım olanaksızlıklarına rağmen Markopaşa’nın tirajı altmış yetmiş binleri bulmuştur. Gazetenin halk tarafından çok sevilmesi ve muhalefetinin yarattığı korku, tepkilerin birer birer davaya dönüşmesine yol açmıştır. Bu nedenle gazeteyi yayımlayanlar deyim yerindeyse “gün yüzü” görmemiş. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ya mahkeme kapılarında ya da hapishanede geçirmiş günlerini. Ekibe sonradan katılan Rıfat Ilgaz için de durum farklı değil. Onun bir de hastane günleri var fazladan. Markopaşa’nın kapatılmasından sonra Malumpaşa, Merhumpaşa gibi devam yayınları yapılmış; “paşa”lar karışmaya başlayınca da Alibaba yayımlanmıştır. Sabahattin Ali’nin öldürülmesinden sonra Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz Markopaşa’yı yayımlamaya devam etmişlerdir. Bu arada birlikte ve ayrı ayrı farklı dergiler de çıkarmışlardır. Markopaşa’nın bu denli sevilmesi ve satışının giderek yükselmesi Alay, Şeytan gibi taklitlerinin doğmasına yol açmış, hatta Akbaba bile “Markopaşa” başlıklı bir köşe açmıştır.

KADİR İNCESU 5 Temmuz 2013-BİRGÜN

[caption id="attachment_5048" align="aligncenter" width="640"]RIFATILGAZSABAHATTİNALİ RIFAT ILGAZ - SABAHATTİN ALİ[/caption]