İnsanoğlu “şakile” sıfatına göre konuşur, yazar, hareket eder, düşünür ve yaşar. Yani her insanın bir doğası vardır ve insan doğası, insanın kimyası demektir. Dolayısıyla her insan “şakilesine/kimyasına” göre yaşar. Bireyin sahip olduğu inanç ve idealleri, ahlâkî değer ve tutumları onun kişiliğinin önemli unsurlarından birisidir. Kişiliğin bu yönü daha çok çevreden, sonradan kazanılan özelliklerdir. İnsanda “şakile” halinde var olan ya da sonradan oluşan özellikler, onun tutum ve davranışlarını yönlendirir, kısıtlar veya belli bir yola doğru gitmeye zorlar.
Bazı insanlar “şakile/kimya” hamurlarını rahmet suyu ile yoğurdukları için, kalemlerinden, lisanlarından, ilişkilerinden, amellerinden, yaşantılarından hayır, güzellik, esenlik, saadet ve sefa dışında bir şey görmek mümkün olmaz. Ancak bazı insanlarda “şakile/kimya” hamurlarını şeytanın necaset dolu pislik akıntıları ve artıkları ile yoğurdukları için onların hayatlarında müspet bir şey göremezsiniz. Konuştukları her söz, yazdıkları her kelime, attıkları her adım fitne, fesat, çamur, iftira, yalan, çirkef, zehir… Bunlardan başka ne beklenebilir ki. “Şakilesi” bozuk olandan hayır beklemek körden renkleri anlatmasını beklemek gibi bir şeydir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “De ki: “Herkes kendi şâkilesine göre hareket eder. Rabb’iniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.” (İsrâ, 84)
“Şakilesi” kaliteli, iyi olan her konuda; dili, eli, adımları, yazdıkları, yaptıkları ile her yerde hayra vesile olur veya vesile olmaya gayret eder. Ancak “şakilesi” bozuk olan bunların tam aksini yapar. Halk arasında anlatılan meşhur bir hikâye vardır: Zamanın birinde nehir kıyısında bir kurbağa yaşarmış. Kurbağa, nehrin diğer kıyısına hayvanları geçirir, onlara iyilik edermiş. Bir gün bir “akrep” kurbağaya gelerek; “Kurbağa kardeş, beni de karşı kıyıya geçirir misin” demiş. Kurbağa “şakilesi/kimyası” kaliteli ve temiz, dolayısıyla iyiniyetli ama o kadar da saf değilmiş. Olmaz öyle şey, sen akrepsin ve beni zehirlersin demiş. Akrep, karşısındakinin “şakilesinin/kimyasının” temiz olduğunu biliyor ya; söz veriyorum, sen beni karşıya geçir sana zarar vermeyeceğim. Nasıl olsa ikimiz de suyun içinde olacağız. Seni zehirlersem ikimiz de birden boğuluruz deyince, kurbağa duyduklarına ve dolayısıyla akrebe inanmış. Akrebe inanan kurbağa sırtına almış akrebi ve karşı kıyıya doğru hareket etmiş. Tam nehrin kıyısına varacaklarken, akrep kurbağayı bir güzel zehirlemiş. Kurbağa, akrebin zehrinden boğulurken, can havli ile sormuş; “Neden yaptın, ben sana kötülük mü yaptım. Tam aksine sana iyilik yaptım. Bunca iyiliğimin karşısında sen neden bu acımazlığı, vicdansızlığı, kalleşliği yaptın?” Akrebin cevabı tam da konumuzla ilintili... Akrep şöyle cevap vermiş; “Ne yapayım, huyum bu.” Evet, akrep “şakilesine/kimyasına” göre hareket etmişti. Akrebe, “Neden bunu yaptın, neden zehirledin, zarar verdin?” diye sorulmaz. Çünkü huyu o. Can çıkar, huy çıkmaz.
“Şakilesi” bozuk olanlar “hazımsızlık ve taassup” ehli olurlar. Böyleleri karşılarında kim olursa olsun; işine gelmeyenleri, iftira kampanyaları ile toplumdan dışlamaya çalışır. Kişi güzeli ve doğru olanı yapsa da “şakilesi” bozuk olan yine ona karşı çıkar. Bu onun kimyasında vardır. Bu düşünce tarzına göre hareket eden insanların bu konuda şeytanın peşine nasıl takıldıklarını hayretle görmekteyiz. Bu özellikler kimde olursa olsun, onlar şeytan safında yerini almış, şeytanlaşmış olduklarını bilmelidirler.
Toplum içerisinde sosyal meselelerde insanlar arasında çıkan olumsuzluk ve tatsızlıkların en büyük sebebi “şakile” bozukluğudur. Böylelerinin her konuda sözü çok olur ama sözlerinin içeriği boş olur. Davul misali. Davulun içi boştur ama sesi gürdür. Allah “şakilesini” temiz tutanlardan ve “şakilesi” temiz olanlar ile muhatap olanlardan etsin ve cümle inanları, ülkemizi, milletimizi “şakilesi” bozuk olanların her türlü şerlerinden muhafaza buyurusun. Amin.
Selam ve dua ile…