4
  SUNAY AKIN, 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİ, MİMAR SİNAN PARKINDAKİ DÜŞTEPE OYUN MÜZESİNİN TAHLİYE KARARINI, MÜZECİLİĞİNİ, YAZARLIĞINI ANLATTI Sunay Akın edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden birisi.. Şiirle adım attığı edebiyat dünyasında kısa zamanda kendisine haklı bir yer edindi. Şiirleriyle olduğu kadar denemeleriyle de sevildi. Tek kişilik gösteriler, televizyon programları yaptı. Bütün birikimiyle de 23 Nisan 2005'de İstanbul Oyuncak Müzesi'ni kurdu. İstanbul Oyuncak Müzesi uluslararası ödüllere değer görüldü. Sunay Akın, Ataşehir Belediyesi ile de ortak bir çalışmaya imza attı. Düştepe Oyun Müzesi, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve Sunay Akın'ın çalışmalarıyla 19 Mayıs 2015'de kapılarını ziyaretçilere açtı. Bir yıl sonra ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Düştepe Oyun Müzesinin bulunduğu yapıların Ataşehir Müftülüğüne tahsis edildiğini ve tahliye edilmesi yönünde bir tebligat gönderdi. Sunay Akın'ın isyanına okurları ve müzelerin müdavimleri de destek verdi. Bu süreçte Sunay Akın'ı arayan isimlerden birisi de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez oldu. Sunay Akın ile Düştepe Oyun Müzesiyle ilgili yaşananları, şairliği, yazarlığı ve müzeciliği üzerine söyleştik.     İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sizin Ataşehir Belediyesi ile birlikte hayata geçirdiğiniz Düştepe Oyun Müzesi için tahliye kararı aldı.  O süreçte neler yaşandığını anlatır mısınız? İnsanlar bu durumu, İBB'nin müze ve etkinlik alanını müftülük alanı ilan etmesiyle duydu. Ben de bu durumu sosyal medyada duyurdum. Bunun çok çok öncesi de var. İstanbul giderek, çocukların aileleriyle birlikte mutlu zaman geçirebilecekleri alanları kaybeden bir kente dönüşüyor. Aileleri hep alışveriş merkezlerinde görüyoruz. Tüketim kültürünün tuzağına düşmüş pek çok insan, çocuklarıyla alışveriş merkezlerinin koridorlarında zaman geçiriyor. Her AVM kötü değildir, onu da söyleyeyim. Mimarisi, tasarımı, kültür ve sergi alanlarıyla, tiyatro salonlarıyla öne çıkan AVM'ler de var. Şu anda AVM planlaması kansere dönüşmüş durumda. O kadar gereksiz yere, o kadar gereksiz AVM'ler yapıldı ki? İnsanlar da ailelerine ayırdıkları zamanı buralarda geçiriyor, eğleniyorlar. Ne kadar eğleniyorlar, gidin, görün. Eğer o mekânlarda yaşamanın çocuğun ruhsal, kişisel gelişimine ve ailenin birlikteliğine bir şeyler katacağına inanıyorsanız, siz o yolda devam edin. Ama her aklı ve vicdanı olan insan bu büyük hatayı görür. Peki, ne yapmalıyız? İşte benim bütün çabam bu... Göztepe'de aileme ait tarihi konağı yıkıp, ben de 20 daireli apartman yapmasını bilirdim, değil mi? Şu anda bile kentsel dönüşüm adı altındaki rantçılık, çıkarcılık Kadıköy'ü bir inşaat şantiyesine dönüştürdü. Mutlu musunuz? Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ile bir sohbetimizde oyun müzesi hayalimden söz ettim. Çocuk ailesiyle, arkadaşlarıyla birlikte vardır, tek başına değildir. Başkan da bana, Mimar Sinan Parkında bulunan kendilerine ait iki tane tek katlı barakayı gösterdi. Yine Ataşehir Belediyesi'nin Ataşehir Müftülüğüne verdiği bir baraka daha vardı o alanda. Boş iki barakaya kurduk müzeyi. İki barakadan bir tanesi müze alanı, diğeri de atölye çalışmalarının yapılacağı alan olarak düzenlendi. Park da oyun alanı olarak kurgulanacak; oyun üniteleri, satranç alanları kurulacak, labirentler de yapılacaktı. Gelişmiş ülkelerdeki parklarda kurulan labirentlerde aileler çocuklarıyla oynar. Çocuğun yön bulma duygusunu geliştiren ve onların en çok mutlu olduğu alanlardır. Bu müzeyi İstanbul'a, çocuklara ve ailelere kazandırmak amacıyla labirent alanını hazırlarken, birdenbire İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıtaları ve çevik kuvvet geldi. Bir "darbe" girişimiyle karşılaştık. Bütün çalışmaları durdurdular. Uygar insanlar sorunları konuşarak çözerler. Eğer ortada bir sorun varsa tabii... Bir şeyleri yanlış biliyor olabilirsin, bir bilgi size yanlış aktarılabilir... Bunun çözümü demokrasidir. Demokrasi, diyalogdur, bir arada olmak, konuşmaktır. Her şeyi durdurdular. Mimar Sinan Parkı’nda ailelerin çocuklarıyla gezebileceği, bir arada olabileceği, mutlu olacağı tüm alanları yok ettiler. Düşündüklerimizin hiç birisini yapamadık. İlgili alan Ataşehir Belediyesi’nin olmasına rağmen yaptırmadılar, açılış için her şey hazırdı oysa... Oyun alanlarını da müzenin etrafına çektik ama hiç de düşündüğümüz şekilde olmadı. Müzenin etrafındaki beş yere oyun istasyonları düşünüyorduk. 1 Müftülük de halka hizmet sunan kurumlardan biridir. Müftülük çalışanlarının da, insanca bir mekânda hizmet sunmaları gerekir. Değerlidirler. Değil o üç tane barakayı, onlar gibi üç tane daha yapsan hiç bir müftülük orada çalışmayı hak etmez. Çünkü o barakalar parka hizmet vermek amacıyla yapılmış ve park da çocukların, ailelerindir. Bir park kimindir? Parkta aileler bir araya gelir, çocuklar oynar, spor yapar. Parkta başka ne olur? Park çocukların oyun alanıdır. Bir park, müftülük hizmeti vermez. Parkta, bir müftülüğün hizmet vereceği mekan olur mu? Ataşehir, pek çok ilimizden daha fazla nüfusa sahip... Orada müftülüğün hizmet vereceği bir bina varsa, orası müftülüğün bahçesi demektir. Müzeyi yaparken olayı siyasete sirayet ettirmek istediler. Ataşehir Belediyesinin AKP'li meclis üyeleri bir akşam geldiler; "Burası dini tesis alanı, böyle bir müzeye ne gerek vardı" dediler. Mimar Sinan Camiinin altında çarşı, alışveriş merkezi var, dedim. Dini alanda ticarete yer var da, çocuğun anne babasıyla, arkadaşlarıyla birlikte mutlu bir şekilde oynayacağı bir alana yer yok mudur dinimizde, deyince bir şey diyemediler. Oyun müzemizi açtık. Ve geldik bugüne... Ramazan Bayramından bir hafta önce haberim oldu. Oyun Müzesi'nin başında bulunan müzeciliği ve yazarlığıyla bilinen Orhan Bahtiyar'dan öğrendim durumu... Bu kararları verenlerin hiçbiri gelip bu müzeyi görmedi. Böyle bir kararı almak insanın çocukluğuna, çocukluk arkadaşlarına, hatıralarına ihanet etmektir. Çocukluk fotoğraflarına nasıl bakacaklar? Kendilerini ellerinden tutarak parka götüren anne babalarına ne diyecekler? DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (23) Şehir bir ticaret alanı değildir, duygusal alandır. Ben duyguyu anlatıyorum. Bizi bir araya getiren inşaat, mal, mülk, para, hırs, köşeyi dönme çabaları değildir. Şehir duygudur. Bu pılını pırtını topla git demektir. Bir müzeye bu denmez. Dünyada hiç bir müzeye bu denmemiştir. Bu söylenirken de işin duygu tarafına hizmet eden müftülük alet edilmiştir. Bunu açık açık söylüyorum. Bunu sosyal medyadan duyurduğumda beni ilk arayan kişi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez oldu. "Böyle şey mi olur? Ben, camilerin bahçelerini çocukların oyun alanlarına çevirmeye çalışırken, çocukların oyun alanı olan bir mekan nasıl müftülük olabilir. Müftülük, gider bodrumda çalışır, Oyun Müzesi orada kalır! Sizin çocuklar için yaptığınız çalışmaları takip ediyorum. Siz müsterih olun, bizden yana bir sorun olmaz. Eğer Ataşehir Müftülüğünün böyle bir talebi varsa, bu talebi geri çektiğimi bilin. Çalışmalarınıza devam edin" dedi. Bu konuşma, Diyanet İşleri Başkanının olaydan haberi olmadığını gösteriyor. Mehmet Görmez'i Oyun Müzesine davet ettim. Sözü edilen yerler baraka... Onlarca yapsanız müftülük hizmet veremez ki. Ataşehir Müftülüğü'nü hak ettiği binaya taşıyalım. Gelinen nokta şu: Mimar Sinan Parkı’ndaki üç baraka da müftülük alanı... Olamaz. Müftülük de olduğu yerden çıkacak, orası da oyun müzesi olacak. Gerçek bu... Müftülük de hak ettiği yere gidecek. İlle o mekânda, o park içinde olacağım diyorsanız Mimar Sinan Camii'nin altındaki mekânlarda hizmet versin. O alanlar çarşı. Bunları konuşmak bile utançtır. Ülkem, çocuklar, aileler, İstanbul adına utanıyorum. Benim o güzel inancım adına da utanıyorum. Aradan bunca zaman geçti, Büyükşehir Belediyesinden bir yetkili gelip de senin gibi karşıma oturmadı. Demokrasi, diyalog kültürü demiştim, değil mi? Gelin, sorun öğrenin. Görüşelim. Ortak noktaya varalım. Ataşehir Belediyesi, yürütmeyi durdurma için yargıya başvurdu. Kendinin elinden tutan, oyun parkına götüren anne ve babasına, çocukluğuna, çocukluk arkadaşlarına ihanet etmeyecek bir hâkim aranıyor. Ataşehir'de gerçekleştirdiğiniz hayaliniz Düştepe Oyun Müzesi'nden de söz eder misiniz? Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi'ye bir sohbetimiz sırasında çocuklara yönelik oyuncak, oyun ve masal müzeleri olduğunu söylemiştim. Oyuncak müzesini kurdum, hayalim İstanbul'da bir de oyun müzesi açmak dedim. Ve 'Gel Ataşehir'de aç' dedi. Destek oldu. Daha doğrusu o kurdu, o gerçekleştirdi. Ataşehirlilere, İstanbullulara bir de oyun müzesi kazandıralım demesiyle orada da harika bir oyun müzesi kurduk. Dünyadaki örnekleri arasında en iyilerinden biridir. Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz de benden masal müzesi kurmamı istiyor. Bütün bu müzelerin sanatsal tasarımını İstanbul Oyuncak Müzesi ve Düştepe Oyun Müzesini birlikte tasarladığımız arkadaşım Ayhan Doğan ile birlikte yapacağız. İstanbul'da, çocuk tarihi konusunda üç müze de hayata geçmiş olacak. İstanbul Oyuncak Müzesi 1 Yaşında-23 Nisan 2006- Kadir İncesu (15)  İstanbul Oyuncak Müzesini açarken hayalleriniz, düşünceleriniz, amacınız neydi? 1990 yılının başından beri Avrupa'daki pek çok kente, edebiyat toplantılarına, sanat etkinliklerine, fuarlara davetli olarak gidiyorum. Tabii müzeleri de geziyorum. Müzeler, sahaflar, antikacılar, kütüphaneler benim hep dolaştığım mekânlardır. Müzeleri çok seviyorum. Türkiye'nin müzeler konusunda ne kadar fakir olduğunu bütün bu seyahatlerim sırasında gözlemledim. Çünkü bizde müze demek sadece arkeolojik eserlerin sergilendiği, resimlerin, heykellerin sergilendiği mekanlar demektir. Evet, müzeciliğin ortaya çıkışında bu iki müze anlayışı öncülük yapmıştır. Arkeoloji ile resim heykel müzeleri çok önemlidir. Ama artık yakın tarihte çok farklı müzeler de kurulmaya başlandı. Tematik müzeler ortaya çıktı. Rahmi Koç'un hazırladığı Sanayi Müzesi bu konuda çok önemli bir kazanımdır. Türkiye çok doğru bir dönemde Sanayi Müzesi'ni yakaladı. Fakat örneğin ayakkabı çekeceğinden tutun da kedi müzesine kadar, gül müzesinden tutun da uçurtma müzesine kadar çok değişik müzeler var dünyada. Bunlar arasında benim en çok ilgimi çeken oyuncak müzesi olmuştur. İlk oyuncak müzesini yine1990'lı yılların başında bir edebiyat etkinliğine davetli olarak gittiğim Almanya'nın Nürnberg kentinde gördüm ve çok etkilendim. Oyuncak müzelerinin diğer müzelerden farklılığı ve üstünlüğü şudur: Oyuncak üretildiği dönemin tanığıdır. Bir oyuncak müzesinde sanayi tarihini de görüyorsunuz, mimarinin de, konfeksiyonun da, modanın da tarihini görüyorsunuz. Uzayın fethini de görüyorsunuz, savaşları da... Oyuncak müzeleri uygarlığın anlatıldığı en doğru ve bir çatı altında anlatılabildiği yegane mekanlardır. Bunu anacak oyuncak müzeleri yapabilir. Nürnberg'teki oyuncak müzesini gezdikten sonra başka nerede oyuncak müzesi var diye çok aradım. Stockholm'den Lizbon'a, Prag'dan Londra'ya kadar çok değişik oyuncak müzeleri gezdim. Diyebilirim ki bütün oyuncak müzelerini gezdim. Bu sırada Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabımı yazmaya başladım. Oyuncak tarihi üzerine bir kitap yazmalıyım dedim. O kitabı yazmak için doğal olarak oyuncağın tarihini araştırdım. Sahaflardan, kütüphanelerden kitaplar, belgeler topladım. Tüm bu çalışmaları yaparken neden Türkiye'de bir oyuncak müzesi yok sorusunu sordum. Bu konuda Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Bekir Onur'un Oyuncaklı Dünya isimli çok güzel bir kitabı var, yerli oyuncak sanayini araştıran. O kitapta da Bekir Onur da aynı soruları soruyor. Bu sırada, bütün bunlar olup biterken benim tek kişilik sahne oyunlarım ortaya çıktı Kitaplarım çok okunmaya başlandı. Televizyon programlarım çok sevildi. Yani sanatçı olarak teliflerim arttı. Tuttum o sanatçı teliflerimle, oyuncak müzesini kurmak için antika oyuncaklar almaya başladım. Ve bu yürüyüş 23 Nisan 2005 tarihinde ailemden kalma Göztepe'deki tarihi konakta oyuncak müzesinin kapısına geldi. Aradan geçen onca yıla karşı heyecanınız, coşkunuz hiç azalmadı... Giderek arttı. Yani o dönemden daha fazla coşkulu ve heyecanlıyım şu anda. Neden? Ben İstanbul Oyuncak Müzesi'ni kurduğumda dünyadaki oyuncak müzeleri arasında benzerleri içinde orta sıralardaydım. Şimdi en iyi ilk üç müzeden biriyiz. Çünkü devamlı yeni oyuncaklar, eserler aldım. Koleksiyonu devamlı genişlettim. Oyuncak tarihinin çok ender bulunan en değerli eserleri İstanbul Oyuncak Müzesinde... Charlie Chaplin için bir adet yapılıp armağan edilen Şarlo oyuncağı... Charlie Chaplin'in kendi oyuncağı, bizde... 1,75 cm boyutunda Hollanda, Danimarka ve İngiltere dışında dördüncüsü bizde olan en büyük boy bebek evi... İlk çizgi roman kahramanı Yellow Kid adlı bir karakterdir. Onun 1895'de üretilen oyuncağı bizde... Çok çok değerlidir. İlk Süpermen oyuncağı, uzay tarihinin ilk oyuncakları, 1860'lı yıllarda Amerika'da yapılan ilk oyuncak tren.. Her konunun ilki var müzemizde... DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (29) Müzeciliğiniz ve yazarlığınız hep başbaşa gidiyor. Kırdığımız Oyuncaklar, Hayal Kahramanları... Bütün kitaplarımda oyuncaklar, hayal dünyası hep var, doğru diyorsun... Yazılarımda hepsi var. Daha doğrusu ben, kitapları arasına müzeler de koyan bir yazarım.. Müzeye çocukların büyük ilgisi var. Ancak anne babalar daha çok eğleniyorlar sanki.. Siz de babanızla birlikte gezdiniz mi müzeyi? Elbette, elbette... Büyüklerin dünyasında çok farklı etki yaratıyor oyuncak müzesi... Çocuklar çok seviyor, korumacılık düşüncesini öğreniyor, objelerle dünyayı tanıyorlar. Bebek evlerinde eski yaşam biçimlerini öğreniyorlar. Duyarlı öğretmenler sınıflarını getirip burada dersler işliyor. Yetişkinlerin dünyasına ise biraz hüzün ve biraz neşeyi bir arada sunuyor oyuncak müzesi... İnsanlar yıllar yıllar sonra çocukluklarıyla yeniden karşılaşıyor, çok mutlu oluyorlar, ama aynı zamanda hüzünleniyorlar. Bu çok güzel bir duygu biliyor musunuz? Ruh yıkanması diyorum ben buna. İnsanlar burada ruhunu yıkıyor. Hayatın kendilerine yüklediği kabukları, zırhları burada atıyorlar. Daha rahat, daha özgür hissediyorlar kendilerini... Bana sorsalar Sunay Akın'ın en büyük hayali nedir diye "Kız Kulesini satın almaktır" derim... Aaaah aaahhh... 1992'de başladı bu sevda. 1992'de Kız Kulesi ihaleye açıldığında orası müze, sanat merkezi, kültür merkezi olsun diye çok uğraştım. Pek çok eylem yaptım, orayı Şiir Cumhuriyeti ilan ettim. Gezi sürecinde yaşadığımız, İstanbul'un tarihi eserlerini, parklarını rantiyeye kurban vermeme, koruma duyarlılığı aslında 1992 yılında benim başlatmış olduğum Kız Kulesi Şiir Cumhuriyeti olayıdır. Biz o yıllarda, bugünleri görmüşüz aslında... Kız Kulesi beyaz bir yapı. Orada gerçekleştiremediğim hayallerimi, Göztepe'de aileme ait konakta gerçekleştirdim. Bir gün Kız Kulesi de müze olacak, ona inanıyorum. DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (27)  Her şeyden önce şairsiniz. Müzecilikle birlikte şairliğinizi ve yazarlığınızı ihmal ettiniz gibi geliyor bana... Doğru. Aslında çok haklısın. Aslında ben yazmak istiyorum yaaa.. Sunay Akın, otursun yazsın. Evet, doğru diyorsun. O zaman bu işleri, müzeciliği kim yapacak? Haahhh... O zaman... Demokraside, aydınlanmada nasıl geriye düştüğümüz, bilgi toplumu olamayışımız ve bunun sonuçlarını acı şekilde görüyoruz. Kadın cinayetleri, çocuklara taciz, öldürülen masum insanlar, şehitler. Ne dersen de... Sonuçta, hayat kan kaybediyor. İyi de, çıkar yol yok mu? Çıkar yol benim yapmaya çalıştığım işte... Çıkar yol; aydınlanmadır, bilgi toplumu olmaktır. Bilgi, üretilen ve yönetilen en büyük güçtür. Bugün Amerika, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere güçlüyse müzeleri sayesindedir. Kitaplarımın sayısı 30'u geçti, birde müzeler kuruyorum. Bunları ben yapmasam başka birisi yapar mıydı sanıyorsunuz? Sıkıntı burada işte... Keşke birileri yapsa da ben de yazsam...  İstanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan'da, Düştepe Oyun Müzesi ise 19 Mayıs'ta açtı kapılarını. Özel tarihlerde... Bunun da özel bir nedeni olmalı mutlaka? Kesinlikle. Antalya Oyuncak Müzesini de 23 Nisan'da açtık. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Meclisten, zor koşullarda, işgal altında bir araya gelen yürekli, güzel insanlar olmasa biz müzeleri kuramazdık. Aslında bu müzeler hem bu ülkenin çocuklarına, annelerine, babalarına, ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran, o meclis çatısı altında çalışan o güzel insanlara da bir armağan. Onları unutarak bir şey yapılamaz. Onları anmamak, onlardan söz etmemek olmaz... İstanbul Oyuncak Müzesi kapsamında Koleksiyon Atölyesi çalışmaları da yapılıyor. Bu çalışmanın amacı nedir? Bir müze sadece eski eserlerin korunduğu mekânlar değildir. Müzeler, kültür merkezidir. Kültür merkezi çalışmalarını, gelişmiş ülkelerde müzeler yapar. Kültür merkezlerinde atölyeler düzenlenir, tiyatrolar oynanır, sergile açılır ve yayınlar yapılır. İstanbul Oyuncak Müzesi olarak da hepsini yapıyoruz. Bir yıl içersinde çocuklara ve ailelere yönelik etkinlikleri bizim kadar çok gerçekleştiren ikinci bir kuruluş yoktur. Bu çalışmaları yapan ekip arkadaşlarıma da teşekkür ederim. İlk kez yaprak koleksiyonu yapmıştım, çocukluğumda. Koleksiyon, keşfetme, macera ruhudur. Önemli olan bu ruhu bilgiye yönlendirmektir. Bu yüzden çocuklar için koleksiyonculuk çok önemli... DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (16) İstanbul Oyuncak Müzesi, burada daha ne kadar dayanabilir? Burası bizim... Sizin ama... Evet haklısınız, her taraf inşaat sahası... Bizim sokakta şu anda üç tane dev inşaat var. İnşaat sahasına sivil bir insan giremez, çünkü tehlikeli. Koskoca Kadıköy inşaat sahası oldu...  Vinçler, beton mikserleri... Bu kamyonları canice sürüyorlar... Kadıköy'de büyük bir katliam yaşanıyor. Bunlara ses yok, çıt yok. Bu kanunsuzluğa, işgale, darbeye... Bu darbedir kardeşim. Hepimizin hafızasına darbe...  Şu anda Kadıköy'de hepimizin hafızasına darbe vurdular. Darbe yıkmak değil midir? Darbe bir eseri yok etmek değil midir? Darbe, demokrasimize, bir arada yaşama kültürümüzün belkemiğine indirilen felç edici bir balyoz değil midir? Peki kentsel dönüşüm adı altında yapılan bu darbe nedir kardeşim? Deprem, yapı sağlamlığı... Tamam, kabul. Hep paranın, rantın olduğu yeri depreme göre düzenliyorsun. Yoksul insanların yaşama hakkı yok mu? Onların evleri sağlam mı? Onların evlerini de yapın. Kadıköy'deki binalarda hiç bir şey olmayacak. Büyük bir yalan... Uydurma raporlarla, tuttular rantiyeye kapı açtılar. Herkes biliyor kimin ne olduğunu. Yalanla, çocuklarımızın geleceğini güvence altına alamayız, dürüst olalım. Her şeyi çocuklarımız adına söylüyorum. Hiç doğru şeyler yapmıyoruz. 1970'li yıllardan beri Göztepe'de yaşıyorum. O zaman yapılan binaların bahçelerinde çocuklar için oyun alanları vardı. Şimdi onlar da yok. Her taraf otopark... Peki çocuklara ne olacak? Bu çocukların dünyasına vurulan bir darbe. Darbeyi nerede arıyoruz? Bunu biz yaratıyoruz. Öyle yaşam alanları oluşturuyoruz ki, yok etmeye yönelik kültürü güçlendiriyoruz. Bizim yaşama kültürümüz korumaya yönelik değil, yok etmeye yönelik... İnsanlar ellerindeki pek çok şeyi eski diye çöpe atıyor. Ne yapmalılar? Öyle zor ki... Öyle kuşatılmış haldeki insanlar... En değerli eşyalarımızı, hatıralarımızı sokaktan üç tekerlekli arabayla geçen bir adama çamaşır leğeni ve mandal karşılığında verdik. Hatırlıyorum, çocukluğumdan beri arabayla birileri geçerdi, "Eskiler alıyorum, eskiler alıyorum" diye bağırarak... En değerli eşyalar, objeler çamaşır leğeni ve mandal için feda edildi. Bir reklam hatırlıyorum, pencere reklamı. Evdeki halıyı, askılığı, bibloları dışarı atıyorlar. Eskilerinizi atın, yeni pencere yapın diyorlar. Tamam, pencereleri yenileyelim de, yenilerken evdeki hatırası olan, antika eşyaları niye dışarı atalım? Bu bir bellek kaybıdır. Çok kötü. Şimdi seninle Göztepe'deyiz. Çıkalım seninle dışarı bakalım, sokakta kaç tane inşaat var? En az dört beş tane, bütün binalar yıkılıyor. Hafızamız, hatıramız yok oluyor, sokaklar öyle bir şekil değiştiriyor ki... Ben 40 yıldır buradayım, öyle sokaklara giriyorum ki, ben burada yaşamışım diyemiyorum. Yabancı bana. Çünkü bütün binalar yıkılmış, hala da yıkılıyor. Kentsel dönüşüm adı altında hafızamızı, anılarımızı yıkıyorlar, yok ediyorlar, koca İstanbul alzheimer oluyor. 2 12 Eylül 1980'den beri doğum gününü kutlamayan Sunay Akın 15 Temmuz'daki darbe girişimini nasıl değerlendiriyor? Kendimi tanıtırken hep şunu söylüyorum: 1962 yılında Trabzon'da doğdum. 1980 yılından beri doğum günümü kutlamıyorum. Çünkü doğum günüm 12 Eylül... Darbe karşıtlığımı ben 12 Eylül 1980 darbesinin en güçlü olduğu 80'li yıllardan beri bu şekilde söylüyorum. O zaman darbe Türkiye'yi ele geçirmiş, bütün kurumlarıyla kasıp kavururken ben bunu söylüyordum. Ucuz kahramanlık yapmak istemiyorum. Üstelik söylemekle kalmayıp yazı ve şiirlerimde de darbe karşıtlığımı sürekli dile getirdim. Dolayısıyla 15 Temmuz’daki cunta girişimine karşı Sunay Akın'ın ne düşündüğü sorulmaz. Çünkü kitaplarında ve şiirlerinde bu var. Ama bu soru sorulmalı da. Neden? Çünkü insanlar kitap okumuyor. Giderek kitaptan, bilgiden uzaklaşan, bir bataklığa doğru hızla sürüklenen bir toplumumuz var. Bir hafıza kaybı yaşıyoruz. Yıllardır tanıdığım sen, benim darbe karşıtlığımı biliyorsun. Az önce yaptığın "1980'den beri doğum gününü kutlamıyorsun" tanımın benimle özdeşleşmiştir. Bundan habersiz o kadar çok insan var ki... Sorguladığım şu; Bunlar bir kişi, on kişi, yüz kişi değil, binlerce. Devletin en üst noktalarındalar. Nasıl görülmediler, haince planları nasıl anlaşılmadı, nasıl tanınmadı? Tanıması gerekenler, insanlar sokaklarda katledilmeden bu işin önlemini alması gerekenler sorumluluğu ne kadar üstlerinde hissediyorlar? Bu kapıları biz açtık özeleştirisini ne zaman yapacaklar? Daha da korkuncu var: "Gizliydiler, sinsiydiler, bizi kandırdılar" diyebilirler. O zaman şunu sorayım: Balyoz ve Ergenekon davalarında bu darbeciler, ihanet çetesi acılar yaşattı. Onca ordu mensubu yıllarca bunu söylerken, onları niye dinlemediniz? Türkiye, yerbilimcilerinin uyarılarına kulak vermediği için 17 Ağustos depremini, Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan askerlerinin uyarılarını dinlemediği için de 15 Temmuz’u yaşadı. Her şey açıktı. Bu darbe, ben geliyorum diye diye, bağıra bağıra gelmiştir. Sokaklarda katledilen insanlarıma üzülüyorum, o görüntüleri izleyemiyorum. Demokrasi bir arada yaşama kültürüdür. Demokrasi, farklı düşüncelerin uyumu, senfonisidir. Sonuna kadar demokrasi ve meclisin yanındayım. Meclisin dışında, halkın seçtiği iradenin dışında hiç bir güç ve hukuk yoktur. Geleceğimizi belirleyecek olan meclistir. Kim olursa olsun, seçilmişe saygım vardır. Çünkü ben demokrasiyi seviyorum. Dayanışma kültürünü seviyorum. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir, sözüne sonsuza kadar inanıyorum. Onun dışında hiç bir hak, hukuk ve düzeni kabul etmiyorum. 3 Ataşehir'de Gündem'de sizinle Düştepe Oyun Müzesi için bir söyleşi yapmıştık. Bu söyleşimiz de IXIRLIFE adlı dergimizde yayınlanacak. Dergiler için neler söylemek istersiniz? Gazetenin algılanışı farklıdır, içeriği gazete gibi olmalıdır. Edebiyatın, düşüncenin mutfağı aslında dergilerdir. Gazetelerin verdiği ekler, dergiler günümüzde gazetelerden daha çok öne çıkıyor. Neden? Çünkü artık sosyal medya var, haberi farklı ve hızlı bir şekilde alabiliyorsunuz. Ama dergicilik öyle değil. Röportajlar, düşünce yazıları, edebiyat denemeleri yayınlanır. Bu yüzden çok çok daha öndedir. Dikkat edin, Kafa, Ot gibi aylık dergiler çok okunuyor. Pek çok gazetenin tirajından daha fazla.. Dolayısıyla çıkaracağınız bir dergi, gazetenin çok önüne geçecektir. Çünkü, insanlara aktüalitenin ötesinde bir şeyler sunar, derinlik verir, okuma zevki aşılar. Gazetelerden önce dergiler okuru kitaba yönlendirir. Bu çok önemlidir.   DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (242) DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (224) DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (220) DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (28) DÜŞTEPE OYUN MÜZESİ 19 MAYIS 2015  (30)