“ORHAN KEMAL EZİLENLERİN ZABIT KÂTİBİDİR”
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Orhan Kemal’in 99 yaşına girmesi nedeniyle Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’nin yolunu tuttum. Işık Öğütçü her zamanki gibi hummalı bir çalışma içersindeydi. Babası Orhan Kemal ile ilgili yeni keşiflerin peşindeydi. Işık Öğütçü babasını, Yazar Orhan Kemal’i anlattı…
[caption id="attachment_6004" align="alignleft" width="300"]

Işık Öğütçü[/caption]
Bir sohbetimizde “Orhan Kemal Türkiye’dir” demiştiniz. Biraz iddialı bir söz değil mi?
Sizce de öyle değil mi? Türkiye’nin temel insanlık sorunlarını en tarafsız şekilde yansıtan, sosyolojik gelişmeleri çok net ifade eden ve halkın en temel sıkıntılarını satırlarına gerçekçi şekilde yansıtan bir yazardan söz ediyoruz. Bu yazar sadece yerel olduğu için değil, yerelden evrensele ulaştığı için de, Türkiye’nin sayılı edebiyatçılarından biridir. Tabii benim böyle bir şey dememem gerekiyor. Ama demesi gerekenler de Sezar’ın hakkını Sezar’a maalesef vermiyor.
Orhan Kemal’in eserlerine tarafsız bir gözle bakabiliyor musunuz?
Son kitabım olan “Zamana Karşı Orhan Kemal”de bunu yaptım. Bu kitapta sadece olumlu değerlendirmeleri değil, olumsuz görüşleri de yansıttım. İşte yukarda sorduğunuz sorunun gereğidir aynı zamanda da, ben olumlu olumsuz tüm görüşleri bir araştırmacı olarak tarafsız yansıtıyorum. Bütün görüşleri okuyucu okuyor ve sonunda hepimizin kararı “Orhan Kemal Türkiye”dir oluyor.
1980 sonrası ailenizin Orhan Kemal için yaptıklarını sormak istiyorum. Aslında ölümünden 80’li yıllara kadar olan dönemi de es geçmeyelim… 40 yılda neler oldu?
O tarihte ben okuyordum. Ama aynı zamanda oyun sezonunda Kenter Tiyatrosu’nda kitap satarak çalışma hayatının çilesini görüyordum. Kendi ayağımızın üzerinde durma mücadelesi verirken, Orhan Kemal kitaplarında yaşıyordu. Fazla bir imkânımız olmadığı için de “Orhan Kemal Roman Armağanı”nın dışında başka bir etkinlik yapamıyorduk. Ama yıllar içinde iş sahibi olup, imkânları doğru kullanınca 2000 yılında onun adını taşıyan müzesini kurdum. Gerçekten de benim hayatımda o günden sonra değişti. Toplumumuz böyle vefalı çalışmaları hep sevgiyle karşılar. Bana da o ilgiyi, sevgiyi yansıttılar. Ben de onları aldatmayarak, üstadı geleceğe taşıma işinde bir nefer olarak, bir müze bekçisi olarak görevimi yapıyorum. Koca Orhan Kemal Müzesi’nin bekçisi olmak, birçok şatafatlı ünvana bedeldir. Tabii bu çalışmalar babamı daha da çok görünür kılınca, yapımcılar eserlerini dizi yapmaya başladılar. Bundan sonra da Orhan Kemal eserleri dizilere, filmlere kaynaklık etmeye devam edecektir.
Babanızın kahramanları içersinde kendinize en yakın bulduğunuz hangisi oldu?
Aslında bu kaleminin ne kadar güçlü olduğunu göstermesi açısından da çok önemlidir. Bütün kahramanlarını severim. Okuduğunuz zaman o kahraman olmamanıza imkan yoktur zaten. Ama “Elli Kuruş” öyküsündeki gazeteci çocuğu kendime yakın bulurdum herhalde. İnsan onurunun duruşunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Peki babanızı en çok hangi kahramanıyla özdeşleştiriyorsunuz?
Babam “Eskici ve Oğulları” severdi. Sanırım oradaki Topal Eskici onun favorisiydi. Ama kitabından bölümler okuduğu “Murtaza”da da bir bakarsınız Murtaza olurdu. O aslında kitaplarını yazarken o kahramanların ta kendisiydi. Cinsiyet ayırmadan, çocuk büyük demeden tüm yansıttığı kahramanlar hayatın içinden süzülüp gelmiş, ona hikâyelerini anlatmışlar ve yollarına devam etmişler gibidir. Onun için Orhan Kemal ezilenlerin zabıt kâtibidir.
Babanızın yeni yaşında okurları bekleyen yeni sürprizler var mı?
Çok üretken bir yazar ile karşı karşıyayız. Onun beş yılda on yılda bir roman yazma lüksü hiçbir zaman olmamıştı. Bir yazı işçisidir. Dalga geçme, tatil yapma lüksü yoktur. Bu nedenle gazetelere, dergilere sürekli yazmıştır. Onun izini sürerken gerçekten başım dönüyor, temposuna sadece hayranlık duyuyorum. Şu sözleri söylerken bile tüylerimin diken diken olduğunu belirtmek isterim. Onun için abartmıyorum yine bunu söylemek bana düşmez ama ölümsüz olduğunu görüyorum. “Yüz Karası” adlı kayıp romanını tam elli bir yıl sonra buldum. Sürpriz var mı diye sordunuz? Üstat sürpriz kaynağı… Bir kayıp romanını daha buldum. O da 1961 de “Büyük Gazete”de yayınlanmış “Uçurum” romanı. Ama sanıyorum dergi kapandığı için sonu gelememiş. Bunun sonunu da ben sürpriz şekilde birkaç cümleyle bağladım. Bunun dışında hiç yayınlanmamış öyküleri, kendi yaptığı röportajları, fotoğraf albümü, mektupları yüzüncü yaşında göreceğiz. Bu arada biraz daha geriye giderek dedem Abdülkadir Kemali’nin yayınladığı gazetesi “Toksöz”deki makalelerini “Toksöz 1924” adıyla kitaplaştırdım. Yakında o da raflarda yerini alacak. Umarım oynanır, benim oyunlaştırdığım iki tiyatro eseri de mevcut, bunlar: “Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” ve “Arkadaş Islıkları”dır. Yani sözün kısası 2014’te onun 100. yaşını bu kitaplarla kutlayacağımızı müjdeleyebilirim.
“Babam kendi hayatını yaşadı, mutlu yaşadı” diyebiliyor musunuz?
Sadece kendisinin mutluluğunu düşünmediği için, hayatta mutlu yaşadı diyemem. O bir düşünce adamı, ideallerini satırlara yansıtan bir devrimci, bir mücadele insanıydı. Tabii ki hayat somurtmayla geçmez. Mutlu olduğu dönemler de olmuştur. Ama fotoğraflarına baktığınızda hep bir hüzün, hep bir şeylerin en iyisi olmasını isteyen bir profille karşılaşırsınız. Bu da halkı önemsemekten, onlara değer verilmemesini, onların kandırıldıklarını gördükçe üzülen hümanist bir insanı görürsünüz. Kitaplarında kurtuluş yolunun yine kendilerinin ellerinde olduğunu yazarak çözümü de verir aslında. Ama kurtulmak istemediklerini gördükçe de yine de kızamaz onlara. İçine atar, o zaman mutsuz olur. Ben bunları görüyorum. Hakkının karşılığını alamamak veya eserlerinin ucuza kapatılmasına ses çıkaramamak da dolu dolu mutlu olmasına engel olmuştur tabii. Üstüne üstlük bir de hapislik yaşamına engel olabilmiştir. Ama parasını alamadığı zaman kızmış, hapise girdiği zaman bunu bir tecrübe olarak değerlendirebilmiş, halkın çektiği sıkıntıların yanında bunların hepsinin boş olduğunu da belirtebilmiştir.
Orhan Kemal’in “Yarına birkaç kitabım kalır mı, kalırsa yeter” diye bir cümlesi var. Kaldı mı gerçekten Orhan Kemal?
Kalmaz olur mu? Orhan Kemal’in aslında bize ihtiyacı yok. O, çok büyük bir güç. O hep kalacak. Işık, Nazım (Öğütçü) olsa da olmasa da hep kalacak. Ama daha güçlü kalması lazım. Biz, bu hayatı gerçekten her türlü sıkıntısıyla çeken insanlar olarak, çok daha iyi yerlerde, zirvede, zirvelerde olmasını hep arzuluyoruz. Bunu biz birinci kuşak olarak görmek istiyoruz. Eğer bunu görürsek, işte o zaman doğru çalışmalar yapmış olduğumuzu, babamızı doğru bir zemine oturttuğumuzu görmüş oluruz. Yoksa Orhan Kemal’e hiçbir şey olmaz.
15 Eylül 2013/BİRGÜN
Kadir İncesu