Sunay Akın edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden birisi... Şiirle adım attığı edebiyat dünyasında kısa zamanda kendisine haklı bir yer edindi. Şiirleriyle olduğu kadar denemeleriyle de sevildi. Tek kişilik gösteriler, televizyon programları yaptı. Bütün birikimiyle de 23 Nisan 2005'de İstanbul Oyuncak Müzesi'ni kurdu. Düştepe Oyun Müzesi de, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve Sunay Akın'ın çalışmalarıyla 19 Mayıs 2015'de kapılarını ziyaretçilere açtı. Sunay Akın ile şairliği, yazarlığı ve müzeciliği üzerine söyleştik.
İstanbul Oyuncak Müzesini açarken hayalleriniz, düşünceleriniz, amacınız neydi?
İlk oyuncak müzesini yine 90'lı yılların başında bir edebiyat etkinliğine davetli olarak gittiğim Almanya'nın Nürnberg kentinde gördüm ve çok etkilendim. Oyuncak müzeleri uygarlığın anlatıldığı en doğru ve bir çatı altında anlatılabildiği yegane mekanlardır. Bu sırada Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabımı yazmaya başladım. Oyuncak tarihi üzerine bir kitap yazmalıyım dedim. O kitabı yazmak için doğal olarak oyuncağın tarihini araştırdım. Sahaflardan, kütüphanelerden kitaplar, belgeler topladım. Teliflerimle, oyuncak müzesini kurmak için antika oyuncaklar almaya başladım. Ve bu yürüyüş 23 Nisan 2005 tarihinde ailemden kalma Göztepe'deki tarihi konakta oyuncak müzesinin kapısına geldi.
Aradan geçen onca yıla karşı heyecanınız, coşkunuz hiç azalmadı...
Giderek arttı. Yani o dönemden daha fazla coşkulu ve heyecanlıyım şu anda. Neden? Ben İstanbul Oyuncak Müzesi'ni kurduğumda dünyadaki oyuncak müzeleri arasında benzerleri içinde orta sıralardaydım. Şimdi en iyi ilk üç müzeden biriyiz. Çünkü, devamlı yeni oyuncaklar, eserler aldım. Koleksiyonu devamlı genişlettim. Oyuncak tarihinin çok ender bulunan en değerli eserleri İstanbul Oyuncak Müzesinde...
Müzeye çocukların büyük ilgisi var. Ancak anne babalar daha çok eğleniyorlar sanki.. Siz de babanızla birlikte gezdiniz mi müzeyi?
Elbette, elbette... Büyüklerin dünyasında çok farklı etki yaratıyor oyuncak müzesi... Çocuklar çok seviyor, korumacılık düşüncesini öğreniyor, objelerle dünyayı tanıyorlar. Bebek evlerinde eski yaşam biçimlerini öğreniyorlar. Duyarlı öğretmenler, sınıflarını getirip burada dersler işliyor. Yetişkinlerin dünyasına ise biraz hüzün ve biraz neşeyi bir arada sunuyor oyuncak müzesi... İnsanlar, yıllar yıllar sonra çocukluklarıyla yeniden karşılaşıyor, çok mutlu oluyorlar, ama aynı zamanda hüzünleniyorlar. Bu çok güzel bir duygu biliyor musunuz? Ruh yıkanması diyorum ben buna. İnsanlar burada ruhunu yıkıyor. Hayatın kendilerine yüklediği kabukları, zırhları burada atıyorlar. Daha rahat, daha özgür hissediyorlar kendilerini...
Ataşehir'de de bir hayalinizi gerçekleştirdiniz. Düştepe Oyun Müzesi'nden de söz eder misiniz?
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi'ye bir sohbetimiz sırasında çocuklara yönelik oyuncak, oyun ve masal müzeleri kurma hayalimden söz etmiştim. Oyuncak müzesini kurdum, hayalim İstanbul'da bir de oyun müzesi açmak dedim. Ve 'Gel Ataşehir'de aç' dedi. Destek oldu. Daha doğrusu o kurdu, o gerçekleştirdi. Ataşehirlilere, İstanbullulara bir de oyun müzesi kazandıralım demesiyle orada da harika bir oyun müzesi kurduk. Dünyadaki örnekleri arasında en iyilerinden biridir.
İstanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan'da, Düştepe Oyun Müzesi ise 19 Mayıs'ta açtı kapılarını. Özel tarihlerde... Bunun da özel bir nedeni olmalı mutlaka?
Kesinlikle. Antalya Oyuncak Müzesini de 23 Nisan'da açtık. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Meclisten, zor koşullarda, işgal altında bir araya gelen yürekli, güzel insanlar olmasa biz müzeleri kuramazdık. Aslında bu müzeler hem bu ülkenin çocuklarına, annelerine, babalarına, ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran, o meclis çatısı altında çalışan o güzel insanlara da bir armağan. Onları unutarak bir şey yapılamaz. Onları anmamak, onlardan söz etmemek olmaz...
İnsanlar ellerindeki pek çok şeyi eski diye çöpe atıyor. Ne yapmalılar?
Öyle zor ki... Öyle kuşatılmış haldeki insanlar... En değerli eşyalarımızı, hatıralarımızı sokaktan üç tekerlekli arabayla geçen bir adama çamaşır leğeni ve mandal karşılığında verdik. Hatırlıyorum, çocukluğumdan beri arabayla birileri geçerdi, "Eskiler alıyorum, eskiler alıyorum" diye bağırarak... En değerli eşyalar, objeler çamaşır leğeni ve mandal için feda edildi. Şimdi seninle Göztepe'deyiz. Çıkalım seninle dışarı bakalım, sokakta kaç tane inşaat var? En az dört beş tane, bütün binalar yıkılıyor. Hafızamız, hatıramız yok oluyor, sokaklar öyle bir şekil değiştiriyor ki... Ben 40 yıldır buradayım, öyle sokaklara giriyorum ki, ben burada yaşamışım diyemiyorum. Yabancı bana. Çünkü bütün binalar yıkılmış, hala da yıkılıyor. Kentsel dönüşüm adı altında hafızamızı, anılarımızı yıkıyorlar, yok ediyorlar.