TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleştirilen katliam ülkemizin yakın tarihine büyük bir kara leke olarak geçmiştir. Olayın üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen sır perdesi kaldırılamamış, gerçekler ortaya çıkartılamamıştır. Kadim Anadolu topraklarının binlerce yıllık mirası; Anadolu Halk Kültürünün yaşayan öğesi olan Pir Sultan Abdal’ı anmak için düzenlenen şenliğe katılarak, türkü söylemek, kitap imzalamak ve tiyatro oynamak için Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, Cumhuriyet kenti Sivas’a gelen aydınlarımız, Cumhuriyet’e karşı gerici bir başkaldırı sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdir. Türkiye’yi büyük bir kutuplaşmanın kıyısına iterek, binlerce yıllık kadim birlikteliği mezhep kavgasına kurban etmek isteyenler; Alevi-Sünni, yerli yabancı ayrımı gözetmeksizin büyük bir provokasyonun fitilini ateşlemişlerdir. Toplumsal barışın sağlanması adına yapılması gereken, Sivas katliamının bütün boyutlarının araştırılarak gerçeklerin ortaya çıkartılmasıyken, aradan geçen 23 yılda davanın üzeri örtülmüş, deliller karartılmış, zanlıların yanı sıra kalkışmayı tertip edenler ortaya çıkartılamamıştır. Kısacası Sivas davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük faili meçhulü olarak kayıtlara geçmiştir. Tüm bu sebeplerle, 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta meydana gelen olayların araştırılarak, bir daha yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104. Ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 28.06.2016
Gamze AKKUŞ İLGEZDİ
İstanbul Milletvekili
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi
GEREKÇE
2 Temmuz 1993, bir katliamın tarihi olarak hafızalara kazınmıştır. Madımak Otelinde yaşananlar; bir insanlık dramından öte, vahşettir. Anadolu Coğrafyasının mirası, yaşayan Halk öğesi Pir Sultan Abdal’ı anmak için; söyleşilere katılmak, kitap imzalamak ve türkülerini söylemek üzere dört günlük şenlik programı kapsamında Sivas’a gelen aydın ve sanatçılar büyük bir katliamın hedefi olmuşlardır. Katliamdan iki gün önce dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuz'da neler yaşanacağının işaretini vermiş olsa da kentte yeterli önlemin alınmadığı görülmüştür. Söz konusu tarihte yeterli önlemlerin alınmadığı, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonuna ifade veren dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin tarafında da doğrulanmış ve kayıt altına alınmıştır. Karabilgin ifadesinde şunları söylemiştir: “Otel önündeki kalabalığın sayısının saatler geçtikçe 10-15 bine ulaşmasına rağmen, benim toplam 420 güvenlik görevlim vardı. Genelkurmay Başkanı ile görüştüm. ‘Benim orada 6 bin askerim var. Hepsi gelecek. Olayları önle.’ dedi. Tugay’dan gelen askeri birlikte ise 520 civarında görevli vardı. Benim ve il emniyet müdürü hakkında soruşturma açıldı ancak bizim dışımızda hiçbir kamu görevlisi hakkında, İçişleri Bakanı ve Tugay Komutanı dahil, işlem yapılmadı. ” Bununla birlikte olaylar esnasında Madımak Oteli'nin önünde çekim yapan İhlas Haber Ajansı'nın görüntülerinden, otelin etrafını kuşatanların sayısının her saat arttığı görülmüş, göstericilerden bazılarının “Lan yakın” diyerek slogan attıkları da duyulmuştur. Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için Sivas Valisinin özel davetlisi olarak kente gelen aydın ve sanatçılardan 33'ü, ateşe verilen otelin içerisinde yardım gelmesini beklerken yanarak ya da dumandan boğularak hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden 33 canın en yaşlıları 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas'a giden 12 yaşındaki Koray Kaya’ydı. Olayda iki otel görevlisi de yaşamını yitirmiş ayrıca iki saldırgan da ölmüştür. Katliam sonrası yapılan açıklamalar ise Türkiye yakın tarihine utanç vesilesi olarak geçmiştir. Turgut Özal'ın ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel'in yerine DYP Genel Başkanı seçilen ve Başbakan olan Tansu Çiller, "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir." derken dönemin Cumhurbaşkanı Demirel ise, “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır." açıklamasını yapmıştır. İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ise Aziz Nesin'i halkın inançlarına karşı olmak ve galeyana getirmekle suçlamıştır. Katliam sonrasında çeşitli mahkemelerde başlatılan soruşturmalar esnasında o yıllarda görevde olan Devlet Güvenlik Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay'a göndermiş, Yargıtay ise dosyaya bakması gereken yerin Ankara DGM olduğuna karar vererek dosyayı geri göndermiştir. Yılan hikâyesine dönen “yetki tartışması” neticesinde davayı kabul eden Ankara 1 No’lu DGM'ye sunulan iddianamede olayların nedeni, "şenliklere katılanlar" olarak gösterilmiş, tıpkı İçişleri Bakanının yaptığı gibi, Aziz Nesin'in varlığı "eylemin hazırlayıcı sebepleri" arasında sayılmıştır. Uzun süren yargılamanın sonucunda 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verilmiştir. Ancak bu karar da temyiz edilmiştir. Hukuk süreci 2001 yılında sonuçlanmış, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin onadığı karar uyarınca, Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunan sanıklardan 33'ü ölüm cezası almış; dördü 20 yıl, biri ise 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bununla birlikte, temyizler, müdahil avukatların talepleri nedeniyle yıllarca devam eden Sivas Katliamı davası 20 yılın ardından zaman aşımı gerekçesiyle kapatılmıştır. Katliamda yakınlarını kaybedenler başta olmak üzere, toplumun büyük kesiminden yükselen, "insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması" talepleri de bir karşılık bulmamıştır. Yargılamayı yapan mahkeme Başkanı gerekçe olarak, "İnsanlık suçunda zamanaşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir" demiştir. Başka bir deyişle Mahkeme verdiği bu kararla yeni Sivas Katliamlarının önünü de açmıştır. Çünkü Sivas katliamı; Cumhuriyete, demokrasiye, toplumsal barışa, din ve vicdan özgürlüğüne ve en önemlisi yaşam hakkına karşı gerici bir kalkışmadır. Bu yüzden üstü örtülen, külleri halının altını süpürülen katliam davası sadece toplumun bir kesiminin değil; insanlığın davasıdır. Katliamın izlerini taşıyan otel bütün taleplere rağmen “Utanç Müzesi” yapılmamış, bunun yerine “Bilim ve Kültür Merkezi olacak” denilerek içi boşaltılmıştır. Üstelik olaylar esnasında ölen iki failin isminin de otelde hayatını kaybedenler arasında yer alması vicdanları bir kez daha yaralamıştır. Dolayısıyla Madımağın hukuki hesabının yanı sıra vicdani hesabı da yarım kalmıştır. Tüm bu sebeplerle, Sivas’ta 33 canı yakan; acılı ailelere, “Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz.” dedirten başkaldırının bir daha yaşanmaması, var olan ayrımcı politikaların son bulması ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında vücut bulan toplumsal eşitliğin tam ve eksiksiz uygulanabilmesi için 2 Temmuz 1993 yılında gerçekleşen katliamın bütün boyutlarıyla araştırılması, oteli yakanlar kadar, emri verenlerin de ortaya çıkartılması amacıyla Meclis’te bir Araştırma Komisyonu kurulması elzemdir. ÖZET 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleştirilen katliam ülkemizin yakın tarihine büyük bir kara leke olarak geçmiştir. Olayın üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen sır perdesi kaldırılamamış, gerçekler ortaya çıkartılamamıştır. Kadim Anadolu topraklarının binlerce yıllık mirası; Anadolu Halk Kültürünün yaşayan öğesi olan Pir Sultan Abdal’ı anmak için düzenlenen şenliğe katılmak üzere Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, Cumhuriyet kenti Sivas’a gelen aydınlarımız, Cumhuriyet’e karşı bir başkaldırı sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdir. Türkiye’yi büyük bir kutuplaşmanın kıyısına iterek, binlerce yıllık kadim birlikteliği mezhep kavgasına kurban etmek isteyenler; Alevi-Sünni, yerli yabancı ayrımı gözetmeksizin büyük bir provokasyonun fitilini ateşlemişlerdir. Bununla birlikte, temyizler, müdahil avukatların talepleri nedeniyle yıllarca devam eden Sivas Katliamı davası 20 yılın ardından zaman aşımı gerekçesiyle kapatılmıştır. Katliamda yakınlarını kaybedenler başta olmak üzere, toplumun büyük kesiminden yükselen, "insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması" talepleri de bir karşılık bulmamıştır. Yargılamayı yapan mahkeme Başkanı gerekçeli kararında, "İnsanlık suçunda zamanaşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir" diyerek bu talepleri reddetmiştir. Çünkü Sivas katliamı, Cumhuriyete, demokrasiye, toplumsal barışa, din ve vicdan özgürlüğüne ve en önemlisi yaşam hakkına karşı gerici bir kalkışmadır. Bu yüzden üstü örtülen, külleri halının altını süpürülen katliam davası sadece toplumun bir kesiminin değil; insanlığın davasıdır. Katliamın izlerini taşıyan otel bütün taleplere rağmen “Utanç Müzesi” yapılmamış, bunun yerine “Bilim ve Kültür Müzesi olacak” denilerek, içi boşaltılmıştır. Üstelik katliam esnasında ölen iki failin isminin de otelde hayatını kaybedenler arasında yer alması vicdanları bir kez daha yaralamıştır. Dolayısıyla Madımağın hukuki hesabının yanı sıra vicdani hesabı da yarım kalmıştır. Tüm bu sebeplerle, Sivas’ta 33 canı yakan; acılı ailelere, “Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz.” dedirten başkaldırının bir daha yaşanmaması için, var olan ayrımcı politikaların son bulması ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında vücut bulan toplumsal eşitliğin tam ve eksiksiz uygulanabilmesi için Sivas katliamının bütün boyutlarıyla araştırılması, oteli yakanlar kadar, emri verenlerin de ortaya çıkartılması amacıyla Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104. Ve 105. Maddeleri uyarınca Meclis’te bir Araştırma Komisyonu kurulması elzemdir.