CHP Ataşehir İlçe Başkanı Hakkı Altınkaynak, CHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından Diyarbakır'a yapılan geziyi değerlendiren bir basın toplantısı düzenledi
Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı tarafından Diyarbakır'a bir gezi düzenlemiş; geziye de milletvekilleri, ilçe başkanları katılmıştı.
CHP Ataşehir İlçe Başkanı Hakkı Altınkaynak da geziyle ilgili basına açıklamalarda bulundu.
Altınkaynak, insanların yüreğini burkan birçok olaylar yaşandığını belirterek "22 Ocak’ta CHP İstanbul İl Örgütü, 39 ilçe başkanı ve belediye başkanlarımız, parti meclis üyelerimiz ve milletvekillerimizle birlikte Diyarbakır’a gittik. Orada olup bitenleri, oradaki yıkımları ve acımasızlıkları, şehitleri gördük. Örneğin Sur ilçesinin 25 bin olan nüfusunun sadece 2 bine düştüğünü ve perişan bir durumda olduklarına şahit olduk. Tabiri caizse Suriye’nin ya da Kobani’nin bir benzeri burada yaşanılıyor" dedi.

Altınkaynak, Diyarbakırlıların “Nihayet geldiniz, bu olaya bir el koyun" diye feryat ettiklerine dikkat çekti: "Diyarbakırlıları dinledik. Bir vatandaşımız 'Yeter! Bir taraftan terör, diğer taraftan devletin baskısı altında burada inim inim inliyoruz. Derdimizi kime anlatacağız. Bize sahip çıkın. Biz terörden yana değiliz' diye feryat ettiler. Bir toplantıda bir delikanlı da '37 yaşındayım, daha özgürlük ortamı nedir bilmiyorum. Bugüne kadar silahların patladığı, birilerin birilerini vurduğunu, genç insanların öldüğünü, askerlerin, polislerin şehit edildiğini acı ve gözyaşı ile gördük. Burada büyüdük. İnsanca yaşama koşullarını görmeyecek miyiz? Bize sahip çıkın' dedi."
Altınkaynak, Diyarbakır izlenimlerinin bir rapor haline getirileceğini ve genel merkeze sunulacağını belirterek "Oraya sık sık gitmemiz gerekir. Önümüzdeki dönemde kadın kollarımızla oraya bir çıkarma yapmamız lazım. Kadınlarımız oradaki kadınlarla görüşüp onların sorunlarını dinleyip belki kamuoyunda biraz daha ses getirebilecek bir davranış içerisinde olabiliriz diye düşündük. Biz buradayken onların orada boynu bükük ve huzursuz olmaları bizim mutlu olmamızı sağlayamaz. Eğer oradakilerin feryatlarına, dertlerine bir nebze de olsa ortak olmaya çalışırsak belki bu konu azalabilir. Oradaki insanlar şunu söylüyor: 'Lütfen batıya söyleyin. Biz savaştan, şiddetten yana değiliz. Barış istiyoruz.'
Orada şu an kimse kimseyi dinlemiyor. Terör örgütü de güvenlik güçleri de. Sağır sultan olmuşlar. Orada her şey kontrolden çıkmıştır. Halk diyor ki; 'Burada bin senedir beraber yaşadık, daha bin sene beraber yaşayacağız. Ama bu bin seneyi kavga ederek mi yaşayacağız, barış içinde mi yaşayacağız? Kin ve nefret tohumlarını çoğaltarak mı yaşayacağız, barış ve kardeşlik duygularını güçlendirerek mi yaşayacağız? Gidecek yerimiz yok. Biz bu topraklarda yaşamaya mecburuz. Çünkü farklılıklarımızla biz buraya aitiz. Bırakın da insanca ve özgürce yaşayalım.' Yani kendi dilimizi de kullanabilelim, örf ve adetlerimizi yaşayalım diyorlar."